Türkiye Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın basın toplantısı düzenledi. Kalın Fransız siyaset bilimci Defarges'in Cumhurbaşkanı Erdoğan'la ilgili “öldürülmeli” sözlerine değindi.
Aran Haber Agency: Defarges'in bir özür beyanında bulunduğunu hatırlatan Kalın, “Biz bunu yeterli bulmuyoruz. Sözlerin maksadını aştığını, uygun olmadığını, bundan dolayı özür dilediğini ifade etti. Bu ilk adım. Bunun bir cezai dava konusu olduğu da bütün hukukçuların ortak görüşü. Bu çerçevede Fransa’daki Türk Hukukçular Derneği bir suç duyurusunda bulundu. Fransız makamları umarız bu konuda harekete geçmesi uzun sürmez. Birisi çıkıp bir ülkenin seçilmiş cumhurbaşkanına ‘tek yol suikast, buyurun’ diyorsa, bunu televizyondan yapıyorsa bunun hukuki sonuçları olur, bunu da katlanmak zorundadır" diye konuştu. Kalın, Çin'le önemli bir anlaşmanın da hazırlığının yapıldığını söyledi.
İşte sorulara cevap veren Kalın’ın sözlerinden satır başları:
-Genel Başkanlık koltuğunda sayın cumhurbaşkanımız ne zaman oturacak? Sürece ilişkin bir değerlendirme yaptınız mı? Avrupa’nın sergilediği tutum ile ilgili bundan sonra bir yaptırım sürecimiz olacak mı?
Bildiğiniz gibi 1960’a kadar cumhurbaşkanları parti üyesi olmuşlardır. YSK’nın kesin seçim sonuçları açıklandıktan sonra da sayın cumhurbaşkanımızın üyelik başvurusu olacaktır. Dün 10 yaşındaki genç arkadaşımıza da soruldu, ‘neden olmasın’ diye cevap verdiler. Değerlendirmeleri Adalet ve Kalkınma Partisi yapacak.
"AVRUPA'DA AKIL TUTULMASI YAŞANIYOR"
Avrupa ile ilgili konuya gelecek olursak, son dönemde Avrupa’da bir akıl tutulması yaşanıyor. Avrupa her şeyden önce kendi demokratik değerleriyle çelişmekte, hukukun üstünlüğü derken, Avrupa’da terör örgütlerine kapı açılmakta, dolaylı veya doğrudan destek verilmektedir. Bunun tersi söz konusu olsaydı, benzeri yapılanmalara biz Türkiye’de izin verseydik Avrupa’nın tepkileri ne olurdu acaba?
Ben daha ileri giderek şunu söyleyeyim, bazı batılı aydınların bir şeylerin sonunu ilan ettiklerini görürüz sık sık. Siyasetin, dinin, sanatın sonunu ilan edenler… Bir son ilan etme alışkanlığı görüyoruz. Zaman zaman Türkiye’de de bir şeylerin sonu geliyor, sonun başlangıcı gibi açıklamalar görüyoruz.
"SUİKAST GİBİ SÖYLEMLERLE KENDİLERİNE ALAN AÇMAYA ÇALIŞIYORLAR"
Şunu bilsinler ki bizim için her şey daha yeni başlıyor. Türkiye kendi milletinden aldığı güçle, bölgesinde ve dünyada aktör olmak için var gücüyle çalışıyor. Rahatsız olma sebeplerinden biri budur. Tayyip Erdoğan’ın bileğini bükemedikleri için, darbe, suikast gibi söylemlerle kendilerine alan açmaya çalışıyorlar. Burada hezimete uğrayacaklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Boşuna bir heves içinde bulunmasınlar.
Birileri Avrupa’dan parmak sallayarak Türkiye’ye hiza vereceğini sanıyorsa yanılıyor. Türkiye – AB mülteci anlaşmasının gereklerini yerine getirmek Avrupa’nın sorumluluğudur. O anlaşmanın üç tane ana ayağı vardı. Birincisi yeni fasıllarına açılması. Siyasi blokajlar nedeniyle fasıllar açılmıyor. İki, mültecilere bir 3 milyar euroluk yardım gönderilmesi konusu. Bu teklifi yapan Avrupa, size kesin rakamı söyleyeyim. Bunun 1,5 milyar eurosu sözleşmeye bağlanmış ve bunun 790 milyon eurosu Türkiye’ye gönderilmiştir. Bu para Türkiye’nin kasasına girmiyor, ihtiyacı da yok. Türkiye bu göç anlaşması çerçevesinde üzerine düşeni yapmıştır. Göç dalgası yüzde 99 durdurulmuştur. Ölümler önlenmiştir. Bu gelen para Türk kurumlarına da gelmiyor. Biz buna da tamam dedik. Ama baktığınız zaman, gönüllü olarak Avrupa’ya gönderilen mültecilerin sayısının 4 bin olduğunu görüyoruz. Biz Türkiye’de 3 milyon mülteciye ev sahipliği yapmaya devam ediyoruz. Ama bu tavrı maalesef insan haklarından bahseden Avrupa’dan göremiyoruz. Üçüncüsü, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarının Schengen’e dahil edilmesiydi. Bu konuda da adım atması gereken AB’dir.
Son yıllarda özellikle tahammül sınırlarını aşan, Avrupa’nın terör örgütlerine ve Türkiye karşıtı yapılanmalara destek vermesidir. Avrupa terör örgütleri karşısında Türkiye’nin yanında olmalıdır. Avrupa’nın kapılarını açmak yerine mücadele konusunda açık net tutum sergilemelidirler.
-Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, Türkiye’ye ilişkin kararlar açıklanacak. Türkiye ‘izlenen ülkeler’e alınırsa, müzakerelerin durdurulması yoluna gider mi?
Avrupa Konseyi bizim kurucusu olduğumuz bir kuruluştur. Tüm konularda şeffaf diyaloğa açık biçimde olduk. 15 temmuz darbe girişiminden sonra tüm işbirliklerimizi yoğunlaştırdık. AKPM gözlemciler heyetindeki bazı üyelerin açıkça PKK destekçisi olduğu, çalışmalar yaptığı, toplantılarına gittiği de herkesin artık malumu. Dolayısıyla bu kişilerin yazdığı raporların adil tarafsız olmasını beklemiyoruz. Kendileri de taraflarını oylarının rengini açıkça reddettiler. Bazıları hayır kampanyalarına katıldılar.
Bu gözleme-izleme statüsüne alınması meselesine gelince, bizim bütün işbirliği çabalarına rağmen, ülkemize karşı siyasi girişimlerin yapıldığını da görüyoruz. Bu kez de bugün ve yarın devam eden müzakereler de AKPM genel kurulunda yeniden denetime alınması konusunun belli çevreler tarafından gündeme getirilmediğini görüyoruz. Bu açıkça siyasi bir operasyondur. Bunun izah edilebilir hiçbir temeli söz konusu değildir. Geçtiğimiz birkaç günde, bazı lobi çevrelerinin raporları yayınlandı. Umarım böyle bir karar söz konusu olmaz. Bütün bu algı operasyonlarına rağmen biz çalışmalarımızı en şeffaf şekilde yürütmeye devam edeceğiz.
-Geçtiğimiz günlerce Cumhurbaşkanı da açıkladı. Fırat Kalkanı harekatı son değil ilk operasyonumuzdu dedi. Sincar bölgesinde hareketlenme var, Münbiç’te hareketlilik sürüyor. Sınır ötesi operasyona ilişkin bir planlama var mı?
Terörle mücadele konusunda yoğun bir mücadele yürütüyoruz. Bütün güvenlik birimlerimiz gece gündüz demeden ülkenin dört bir tarafında büyük bir mücadele veriyorlar. Gerek Sincar’da gerek Irak’ta Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehdit eden gelişmelere karşı her an teyakkuz halinde olduğumu belirtmek isterim.
Türkiye – Rusya diyalog sürecinin devamı olarak görülmeli. Geçen hafta başbakan yardımcımız ve ekonomi bakanımız Moskova’daydılar. Kalan son pürüzleri ortadan kaldırmak için yoğun çaba harcadılar. Rusya ziyaretinin daveti sayın Putin’in bizzat kendisinden geldi. Bunu hemen Mayıs’ın başında yapacağımız görüşmelerde ele alacağız.
“ÖNEMLİ BİR ANLAŞMANIN DA HAZIRLIĞINI YAPIYORUZ”
Çin seyahati tabi ki önemli. Yapacağımız önemli çalışmalar var. Ama aynı zamanda bu ziyaret vesilesiyle, uluslararası bir konferansa katılacağız. Şimdi detayları vermek istemiyorum orada önemli bir anlaşmanın da hazırlığını yapıyoruz. Tamamlandığı zaman hem Türkiye Çin ilişkileri açısından önemli bir imkan ve fırsat sağlayacak. Sayın Cumhurbaşkanımızın pek çok ikili görüşmeleri de olacak. Çin devlet başkanıyla da ikili görüşmelerimiz olacak.
Ardından ABD ile görüşmemiz… DEAŞ ile mücadele, FETÖ’nün iadesi, ortak çalışmalar, atılacak adımlar o dosya kapsamında etraflı şekilde ele alınacak. Yine bu davet de Trump’ın bizzat kendisinden geldi. Bu konuları gelin Beyaz Saray’da etraflıca değerlendirelim dediler.
S-400 FÜZE ALINMASI KONUSU
S-400’ler meselesi savunma sanayi işbirliğinin bir parçasıdır. Daha önce hatırlarsanız bunun 3-4 yıllık tarihi var. Biz savunma sisteminin alınmasıyla ilgili bir çalışma başlattık. ABD’den Rusya’dan Çin’den ve Fransa-İtalya ortaklığından teklif alındı. Netice itibariyle, bir araya Çin ile yakınlaştık olmadı. Sonra fransa-italya ortaklığı yürütüldü ama sonuçlanmadı.
Soçi’deki görüşmede tabi ki bu konu gündeme gelecek. Şunun altını çizmek isterim, bu konu söz konusu olduğunda bazı çevreler, Türkiye’nin batıdan uzaklaştığına dair yorumlar yaptığını görüyoruz. Bu ilişkiler birbirinin alternatifi değildir. Biz Türkiye’nin milli savunma çıkarlarını ihtiyaçlarını dikkate alarak değerlendirme yapıyoruz. Bunu NATO ülkesiyle yapabiliyorsak onunla yaparız. Rusya ile yapabiliyorsak onunla yaparız. Bakın yanı başımızda Suriye savaşı altı yıldır devam ediyor. Burada yadırganacak bir durum asla söz konusu değil. Teknik olarak bunun da çok doğru olmadığını ifade etmeliyim.
Bunlar savunma sistemleridir. Bir tehdit oluşturmaz. Dolayısıyla bu konudaki müzakerelerimiz devam ediyor. Ben Rusya’daki görüşmeye yetişeceğine ihtimal vermiyorum.
FRANSIZ SİYASET BİLİMCİNİN SKANDAL SÖZLERİ
Fransız siyaset bilimci Defarges'in bir özür beyanında bulunduğunu hatırlatan Kalın, “Biz bunu yeterli bulmuyoruz. Sözlerin maksadını aştığını, uygun olmadığını, bundan dolayı özür dilediğini ifade etti. Bu ilk adım. Bunun bir cezai dava konusu olduğu da bütün hukukçuların ortak görüşü. Bu çerçevede Fransa’daki Türk Hukukçular Derneği bir suç duyurusunda bulundu. Fransız makamları umarız bu konuda harekete geçmesi uzun sürmez. Burada Cumhurbaşkanımız avukatları aracılığı ile bir suç duyurusunda bulundular. Bu ne hakaret ne eleştiri kapsamında ele alınabilecek, hafife alınabilecek bir konu değildir. Birisi çıkıp bir ülkenin seçilmiş cumhurbaşkanına ‘tek yol suikast, buyurun’ diyorsa, bunu televizyondan yapıyorsa bunun hukuki sonuçları olur, bunu da katlanmak zorundadır. Biz de bu hukuki sürecin takipçisi olacağız. Bu tür faşizan söylemleri bizim sıradanlaşmasına, normalleşmesine, meşrulaşmasına asla izin vermemiz söz konusu değildir. Siyasi görüşünüz ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanına dönük bu tür bir saldırı, çağrı söz konusu olduğunda buna karşı herkesin çok net tutum içinde olması gerekir. Sadece Türkiye’de değil, Aynı zamanda Avrupa’da da gerçekten demokrasiye, hukukun üstünlüğüne inanan insanlar bu tür faşizan yaklaşımlara en sert tepkiyi vermelidirler. Bence bu Avrupa için de bir imtihandır, görelim bakalım nasıl bir tepki verecekler” şeklinde konuştu./Hürriyet