Son yıllarda İran sineması kendisine sıkı bir takipçi ve izleyici kitlesi oluşturmayı başarmıştır. Avrupa ve Asya ülkelerinin ilgisini üzerine çeken İran sinemasının Türkiye'de de yabancı sayılmadığını ve Türk filmlerin de İranlı vatandaşların beğenisini kazandığını söyleyebiliriz.İran ve Türkiye sinemasının farklı özelliklerini ve bu bağlamdaki bazı detayları Mehr Haber Ajansı'na değerlendiren Sinema Yazarı Rıza Oylum, iki ülkedeki yönetmenlerin birbirlerini etkilediklerini ifade etti.
*Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
5 yıldan fazla bir zamandır Türkiye’de ülke sinemaları ve edebiyat uyarlamaları üstüne çalışıyorum. Farklı ülkelerin sinemalarını Türkiye’de tanınması için kitaplar hazırlıyorum. Ayrıca festivaller için farklı ülkelerin sinemalarından seçkiler hazırlayarak küratörlük görevi yapıyorum. Aralık ayınca İstanbul’da İran’dan Film Günlerinin organizasyonunda yer aldım. Yakın zamanda İran sineması üstüne bir kitap hazırladım. Fecir Film Festivali’ne 3 farklı konferans-panel için davet edildim. İslam Devrimi’nin 40. Yılında İran Sineması üstüne düzenlenen panelde bir konuşma yaptım. Ayrıca Türkiye sinemasında devlet destekleri ve İran Sineması kitabım üstüne birer konferans verdim.
*İran’da düzenlenen 37. Uluslararası Fecr Film Festivali’ni nasıl değerlendiriyorsunuz?
Fecir Film Festivali’ne ilk defa katıldım. Önceki yıllarda verdiği ödülleri takip ediyordum. Oldukça profesyonel bir festival. Çalışanları bana çok yardımcı oldu. Lokasyonu da şehrin merkezi. Film seçimlerini de çok başarılı buldum. Ayrıca dünyanın farklı yerlerinden festival temsilcileri, yönetmen ve oyuncuları İran’da buluşturan bir özeliği var.
*Türkiye ve Azerbaycan’dan kaç film katılım hakkı kazanmıştı?
Azerbaycan’dan
Hilal Baydarov’un uzun metraj filmi Hills Without Names
Ruslan Aghazadeh’nin Kısa metraj filmi Kısa katıldı.
Türkiye’den
Burak Çevik’in Aidiyet
Mahmut Fazıl Coşkun’un Anons (Eleştirmenler Ödülü aldı)
Süleyman Arda Eminçe’nin Suç Unsuru isimli uzun metraj filmler
Köken Ergun’un Şehitler isimli belgeseli
Yiğit Evgar’ın Balık Kraker isimli kısa metraj filmi katıldı.
*İran Sineması adıyla bir kitap kaleme almışsınız. Bu kitap hakkında biraz bahseder misiniz?
İran sineması kitabı benim 6. sinema kitabım. Hollywood sineması dışında kalan ülkelerin sinemaları üstüne çalışıyorum. Rus Sineması, Alman Sineması, Uzakdoğu Sineması, Dünya Yönetmenlerinden Sinema Dersleri ve Ortadoğu Sineması üstüne kitaplarım var. İran Sineması kitabım 4 bölümden oluşuyor:
- İran sineması Tarihi, Tematik Yaklaşımlarla İran sineması
- İranlı Yönetmenler ve İran Filmleri Kritikleri
- Tematik Yaklaşımlarla İran Sineması bölümünde
- Kutsal Savunma Sineması, Sinema Edebiyat İlişkisi, Taziye Geleneğinin İran Sinemasına Etkileri, İran Sinemasında Yeni Bir Akım Olarak Türkçe Film Çekmek, İran Sinemasında Sınırlar ve Sansür Kavramı, İran’da Kısa Film Kültürü, İran Film Festivalleri, İran Diaspora Sineması ve İran Sinemasında Kadın Sinemacılar başlıklarını taşıyor.
*Neden İran sineması hakkında yazmaya karar verdiniz?
Gelişmekte olan bütün ülke sinemaları benim çalışma alanımı oluşturuyor. Hollywood sineması dışında bir estetik oluşturan ülke sinemaları üstüne çalışıyorum. Güney Kore, Çin, Rus ve İran sineması gibi kendi has özellikleri olan sinemaları önemsiyorum. Türkiye’de tanınmışlıklarını arttırmaya çalışıyorum. Böylece daha zengin bir sinema yaklaşımı geliştirebiliriz. Hollywood tahakkümünden kurtulabiliriz.
*İran ve Türkiye’deki sinema faaliyetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda iki ülke arasındaki ortak noktalar nelerdir?
Iran sineması insanın vicdan muhasebesine, ahlaki sorunlara eğilmeyi ön plana koyan bir ülke sineması. Bunun yanında yeni toplumsal problemler de İran sinemasında kendine yer bulmaya başladı. Kadın erkek sorunları, Evlilik ve boşanma, yurtdışına çıkış talepleri, madde kullanımının yarattığı problemler, sağlık sisteminin getirdiği sorunlar, ve sınıfsal farklılıkların sonuçlarını İran sinemasına artık daha sık görmeye başladık. Türkiye sinema ortamı tematik olarak köşeleri çizilecek bir halde değil. Farklı yönetmenlerin farklı yaklaşımları sözkonusu. Genel olarak basit komedilerin ve korku filmlerinin sayısınn arttığı bir ülke sineması görünümü veriyor. Bunu yanında estetik ürülerin de sayısı çoğalmaya başladı. Bu estetik ürünler noktasında İran ve Türkiyeli yönetmenlerin birbirlerini etkilediklerini düşünüyorum. Abbas Kiyarüstemi’den etkilenen çok sayıda Türkiyeli yönetmen olduğu gibi Yılmaz Güney ve Nuri Bilge Ceylan’nın sinema yaklaşımından etkilenen çok sayıda İranlı yönetmen var.
*Sizce neden Türkler ve İranlıların her iki ülkenin sinemasına ilgi duymasına rağmen Türk ve İranlı yönetmenler ortak film yapmakta aktif değiller?
Ortak sinema projeleri az da olsa yapılmaya başlandı. Ancak bunu farklı ve bürokratik yönleri var. Ortak yapım süreci iki ülke sinemasının estetik olarak birbirlerini etkilemesinden, izleyicilerinin komşu ülke sinemalarını sevmesinden daha komplike bir konu.
*Sorulara eklemek istediğiniz bir şey varsa görüşlerinizden faydanlanmayı mennuniyetle karşılarız.
Nisan ayındaki gelişimle birlikte İran’a 3. kez gelmiş oldum. İran’da kendimi yabacı bir ülkede hissetmiyorum. Bu ülkenin misafirperverliğinden ötürü İran toplumuna teşekkür ederim.