tr.arannews.com:parstoday-Aslında İsrail'deki yargı reformu planı konusunda iki taraf arasındaki siyasi görüş ayrılıklarına rağmen Biden hükümeti ile Netanyahu yönetimi arasında bölgedeki yeni güvensizlik konusunda bir tür iş birliği ve iş paylaşımı görülebiliyor ve bu açıdan bakıldığında, Fars Körfezi'ndeki Amerikan askeri hareketlerinin artmasına paralel olarak Netanyahu'nun Hizbullah'a yönelik askeri tehditleri de arttı. İran'ın tehditlerine karşı koyma bahanesiyle Fars Körfezi bölgesini güvence altına almak, Amerika'nın Batı Asya bölgesindeki politikasıdır. İşte bu strateji, küresel enerji ticaretinin merkezindeki askeri varlığı artırmak, Çin'in artan nüfuzuna karşı koymak ve Fars Körfezi İşbirliği Konseyi emirlikleri ile yeni savunma sözleşmeleri yapmak hedefiyle izleniyor.
Bölgenin Arap yönetimleri Washington'dan uzaklaşıp Çin, Rusya ve İran İslam Cumhuriyeti ile yakınlaştıktan sonra,şimdi Amerikalılar, ortaya çıkan rakiplere karşı dengeyi sağlamanın yanı sıra, eski Arap müttefiklerinin yeni dünya koridorları ve ablukalarla bağlarının güçlenmesini önlemek için önceki politikalarını gözden geçirerek varlıklarını güçlendirme kararı aldılar.
Ayrıca Pentagon'un bölgeye askeri güç gönderme kararı, Amerika'nın bölgesel ve uluslararası düzeyde karşı karşıya olduğu çatışmalara daha kapsamlı bir bakışla yorumlanabilir. Belki de Washington'un bu eyleminin amacı, bölge ülkeleri ile Çin arasındaki ilişkilerin güçlenmesi göz önünde bulundurularak ve birkaç gün sonra Fars Körfezi işbirliği konseyine üye ülkelerin dışişleri bakanlarının Rusya dışişleri bakanı ile görüşeceğinden hareketle, başkalarının dikkatini Fars Körfezi üzerindeki münhasır güvenlik kontrolüne çekmektir.
Bu Amerikan eylemi, Ukrayna'daki savaş ve onun Suriye'deki etkileriyle ilgisiz olamaz.
Amerika'nın son yıllarda gösterdiği performans, Arap ülkelerinin Amerika'ya olan güvenini azaltmış ve onları İran'la ilişkilerini geliştirmeye veya Doğu'ya bakış politikasını benimsemeye yönlendirmiştir.
Fars Körfezi bölgesi ülkeleri ve Amerika'nın müttefikleri ve ortakları bu meseleyi uzun zaman önce anladılar ki ABD eski nüfuz ve gücüne sahip değil ve önümüzdeki on yıllarda eski gücüne geri dönmeyecek. Dolayısıyla bu ülkelerin güvenliği sağlama konusunda ABD'ye olan bağımlılıkları giderek azaldı.
Öte yandan, Amerika'nın Irak ve Afganistan'daki savaşta kafa karışıklığı ve ülkenin pozisyonunu savunma konusundaki isteksizliği ve 2011 sonrası Arap Baharı sırasında jeopolitik sahasının değişmesi, Fars Körfezi'ndeki Arap dünyasında “Amerikalıların güvenlik açısından eskisi kadargüvenilir değiller.” Kanısını güçlendirdi.
Ayrıca bu ülkelerin Amerika'ya olan yakınlıkları, onları Rusya ve Çin ile olan dostluğun avantajlarından mahrum bırakmıştır.
Dolayısıyla Arapların Amerika'dan uzaklaşması daha çok stratejik bir dönüş ve küresel gücün yeniden dağıtılmasıyla ilgilidir.
Öte yandan, ABD'nin Fars Körfezi'ndeki askeri varlığının artırılması, nükleer müzakere masasında bir pazarlık manivelası olarak görülebilir. Son aylarda, Robert Mali'nin ekibinin nükleer müzakerelerden çekilmesi ve esir takası ile Beyaz Saray'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan'a yakın Brett McGurk ve Pali gibi kişiler, bu süreçte daha belirgin bir rol oynuyor.
Demokratların yeni ve pragmatik ekibinin stratejisinde, Batı Asya'da Amerikan güçlerinin varlığını yoğunlaştırmak ve direniş ekseniyle yüzleşmek, İran'ın tavrını dizginlemek, nükleer savunma programını ve Tahran'ın bölgesel nüfuzunu kontrol altına almak için etkili bir taktik olarak değerlendiriliyor.
Her zaman uluslararası serbest dolaşımı koruduğunu iddia eden Amerika, deniz yollarının güvenliğini sağlayamazsa yok olacağını düşünüyor.
Washington'da Çin ve Rusya'ya odaklanmaya ilginin artması ve Ortadoğu'daki yükümlülüklerin azaltılması veya Amerikan kamuoyunun Ortadoğu'daki savaştan bıkmış olmasına bakıldığında Fars Körfezi'ndeki Amerikan askeri gücünü güçlendirmenin gerekçelendirilmesi giderek daha net hale geliyor.