İran Dışişleri Bakanı, BM Genel Kurulunun olağanüstü oturumunda Amerika ve bazı Avrupa ülkelerinin Siyonist rejimin Gazze'de işlediği soykırımı desteklemeyi bırakması gerektiğini vurguladı
tr.arannews:Tesnim Haber – İran İslam Cumuriyeti Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, dün Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun Filistin'e ilişkin olağanüstü oturumuna katıldı.
Abdullahiyan şunları söyledi: Bölgede güvenlik ve barışın sağlanmasında İran'ın önemli bir rolü var.
İran Dışişleri Bakanı şunları vurguladı: Amerika ve bazı Avrupa ülkeleri Gazze halkının Siyonist rejim tarafından katledilmesini destekliyor.
O sözlerine şunları ekledi: Amerika, Gazze ve Filistin'deki soykırımı desteklemeyi bırakmalıdır.
Emir AbdullahiYan şunları söyledi: Burası bizim evimiz ve Batı Asya bizim bölgemiz. Bölgenin güvenliğini tehlikeye sokan hiçbir tarafla veya ülkeyle iş yapmayacağız.
İran Dışişleri Bakanı şunları ifade etti: Gazzelilerin yerinden edilmesine derhal son verilmelidir. Gazze halkı insani yardım bekliyor
İran Dışişleri Bakanının Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun olağanüstü oturumunda yaptığı konuşmanın tam metni şöyle:
Allah’ın Adıyla
Sayın başkan,
Filistin'deki son gelişmeleri değerlendirmek üzere Genel Kurul'da özel bir acil toplantı düzenlediğiniz için teşekkür ederim.
1- Tarihe ve BM belgelerine göre Filistin meselesinin yaklaşık 80 yıllık bir geçmişi vardır. Dolayısıyla bunun boyutlarını Filistin Direniş grubuna yönelik bir saldırıya indirgemeye çalışmak büyük bir hatadır.
2- Uluslararası hukuk ilkelerine ve bu meclisin yüzlerce kararına göre Filistin topraklarının tamamı işgal altındaki topraklardır ve bu temelde Siyonist rejim saldırgan ve işgalci olarak tanınmaktadır.
3- Filistin milleti, işgal altındaki diğer milletler gibi kesin ve doğuştan gelen kendi kaderini tayin etme hakkına sahiptir ve bağımsızlığına özgürce ve doğrudan karar verme ve kendisi için bağımsız bir devlet kurma hakkına sahiptir. Uluslararası hukuka göre ve Güvenlik Konseyi'nin 1972 sayılı ve 309 ve 323 sayılı kararlarında belirtildiği üzere, " kendi kaderini tayin etme ve bağımsızlık hakkı" kalıcıdır ve zaman geçtikçe ortadan kalkmaz. Dolayısıyla toprağın uzun süreli işgali işgalciye herhangi bir hak yaratmadığı gibi, zamanın geçmesi de işgal edilen milletin kaderini belirleme hakkını ortadan kaldırmaz.
4- Uluslararası hukukun kesin ilkeleri ve otoriter kuralları ve yüzlerce karara göre, Filistin ulusu, işgal altındaki bir ulus olarak, "silahlı mücadele de dahil olmak üzere mevcut tüm yöntemleri kullanarak işgale karşı direnme hakkına" sahiptir. Dolayısıyla son dönemde Filistin milletinin kurtuluş mücadelesini terör eylemi olarak göstermeye yönelik ikiyüzlü ve aldatıcı çabalar, özgür ulusları ve dünyanın uyanık vicdanlarını aldatamayacaktır.
5- İşgalci rejimin koşulsuz ve daimi destekçisi olan Amerika, Birleşmiş Milletler'in, özellikle Güvenlik Konseyi'nin, Filistinlilerin haklarını korumadaki başarısızlığının ana nedenidir. Bugüne kadar bu ülke, Güvenlik Konseyi'nin görevlerini yerine getirmesini onlarca kez engelledi; bunun bir örneği, bu konseyin sonuncusu geçen hafta gerçekleşen 45 kararın vetosuydu İsrail'in Gazze'de işlediği suçlara değinmek yerine, Gazze'de bombardıman ve kuşatma altındaki sivillere insani yardım gönderilmesini kolaylaştıracak bir karardan bile kaçınmayı reddetti ve karşı çıktı. Bu, en büyük sorumsuzluktur ve temel insani ilkelerin çiğnenmesinin açık bir örneğidir.
6-Filistin sorununun tam ve kapsamlı çözümünün ancak ve ancak bu milletin ‘kendi kaderini tayin hakkının’ tam olarak hayata geçirilmesi ve tüm bu topraklarda başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasıyla mümkün olacağına inanıyoruz.
Denizden nehre kadar Filistin topraklarının tamamı Hıristiyan, Yahudi ve Müslüman olmak üzere yalnızca gerçek Filistinlilere ait olup, hiçbir kurum veya ülke bu toprakların herhangi bir kısmını bir başka kişi veya gruba verme hakkına sahip değildir ve veremez.
Bu sahte bir yanılsama, kaba bir fantezi ve ancak rüyada gerçekleşebilecek bir hayaldir. İran İslam Cumhuriyeti, Filistin halkının işgale direnme hakkına inanırken, Birleşmiş Milletler’de de kayıtlı bulunan Filistin'in asıl sakinleri (hem Yahudi, hem Müslüman hem de Hıristiyan) arasında kendi kaderini tayin etmesine yönelik siyasi ve demokratik bir plan sundu
7- Siyonist rejimin özü ve mahiyeti saldırganlığa, işgale, cinayete, yalana ve aldatmaya dayanmaktadır. Bu rejim bugüne kadar bölgede 20'den fazla savaş başlatmış, istisnasız tüm komşularını işgal etmiş, bu bölge dışındaki birçok ülkeye saldırmış ve halen Filistin'in yanı sıra bazı Arap ülkelerinin topraklarını da işgal etmektedir.
Saldırganlık, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım olmak üzere dört ana uluslararası suçu bir kez değil birçok kez ve bazı durumlarda bu dört suçun tamamını aynı anda işlediği sabittir. Ayrıca gayri meşru amaçlarına ulaşmak için her türlü insani suç işliyor, insani ilkelere ve hukuk kurallarına uymadı ve uymuyor.
8- Sayın Başkan, saygıdeğer heyetler; Gerçeği olduğu gibi görmeliyiz; Gerçek şu ki acımasız işgal rejimi, acımasız bir apartheid'e dönüştü. İşgalci rejime, işgal altındaki insanları katletme ve toplu soykırım konusunda psikolojik dinamiği veren şey, 'kronik işgal' ile derin apartheid'in bu korkunç birleşimidir.
Dolayısıyla artık, Genel Kurul'un 1975 yılında 3379 sayılı kararla Siyonizm'i ırkçılık olarak tanımlayarak yaptığı gibi, bu rejimin gerçek yüzünü Kabul etmesinin ve onu olduğu gibi tanımasının zamanı geldi.
Sayın Başkan, şunu vurgulamak isterim:
1-Filistin halkının ve direniş grubu Hamas'ın işgalcilere karşı yaptığı son eylemler uluslararası hukukun geçerli kurallarına göre tamamen meşru bir eylemdir ve onların doğal hakkıdır, buna başka bir unvan atfedilmesi kesinlikle yasa dışıdır ve kabul edilemez.
2- İşgalci İsrail rejimine sözde "meşru savunma" hakkı tanınması gibi iddialar da son derece saçma bir iddiadır. Bazı meşru ifadelerin kötüye kullanılmasıyla katilin ve mağdurun değiştirilmesi elbette mümkün değildir.
3- Aksa Tufanı operasyonu yalnızca işgalci rejimin devam eden işgal ve saldırganlığına ve İsrail rejiminin son aylarda işlediği yaygın suçlara bir cevaptır. Aslında bu operasyon, Siyonist rejimin yetmiş yılı aşkın süredir devam eden yaygın suçlarına karşı tüm Filistin ulusunun yoğun öfkesinin ateşidir.
4- Uluslararası hukuka göre saldırı ve işgale, silahlı araçlar da dahil olmak üzere direnmek, Filistin ulusunun doğal ve meşru hakkıdır. Eyleme dökmesi için ise herhangi bir ülke ya da kurumdan lisans ya da talimat almasına gerek yoktur.
Filistin kurtuluş hareketi Hamas'ın bu hakkı yerine getirmesinin zamanı, yeri ve niteliği konusunda son dönemdeki tercihi de uluslararası hukukun bilinen ve belirli ilkelerine dayandığı üzere kendi bağımsız kararıyla olmuştur.
5-Devam eden çatışmaların yayılmasının önlenmesi gerektiğini söyleyenler, eğer savaşın kapsamını genişletmek istemiyorlarsa, savaş suçlarının derhal ve tamamen durdurulması için Siyonist rejime baskı yapmalıdırlar.
6- Siyonist rejimin resmi ve askeri yetkililerinin son dönemdeki açıklamaları ve Gazze'deki eylemlerinin şekli, %62'den fazlası çocuk ve kadın olmak üzere 7000'den fazla sivilin öldürüldüğünü, yaralanıp sakat bırakıldığını kanıtlıyor.
Milyonluk nüfusun suyunu, elektriğini, yakıtını, gıdasını ve ilacını tamamen keserek onlara etkili bir yardım yapılmasını engellemek, yerleşim alanlarını, camilerini, kiliselerini, hastanelerini ve altyapı tesislerini tamamen kasıtlı ve açık bir amaçla vahşice ve geniş bir şekilde yok etmek ve uluslararası hukukta açıkça yasaklanan "intikam" ve "toplu cezalandırma"nın gerçekleştiği kanıtlandı. Bu eylemlerin uluslararası hukukun açık bir ihlali olduğu ve saldırı suçunun, savaş suçunun, insanlık suçu ve soykırımın açık bir örneği olduğu konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmıyor.
7- Bu bağlamda sadece Gazze'deki el-Mamedani Hastanesi'ndeki cinayete değineceğim. Kuşkusuz Siyonist rejimin bu hastaneye saldırıda işlediği suçun kapsamı ve vahşi boyutları göz önüne alındığında, tek başına bu cinayetin savaş suçu, insanlığa karşı suç, soykırımın tüm maddi unsurlarını ve manevi bileşenlerini barındırdığı açıktır. Tek başına bu bile Israil’in tüm komutanlarının, faillerinin ve destekçilerinin savaş suçları mahkemesinde hesap vermeleri ve yargılanmaları için yeterli.
8- Mali ve silah desteği, doğrudan askeri müdahale ve etkili siyasi destekle bu savaşa doğrudan katılmakla kalmayıp, aynı zamanda bu savaşı yöneten ABD'nin eylemleri, uluslararası sorumluluk gerektirmektedir. Ayrıca Amerika, Filistinlilere karşı suçların işlenmesine fiilen ve doğrudan müdahil olsa da, başkalarını savaşmamaya ve kendine hakim olmaya davet edecek konumda değildir.
Bu nedenle, Beyaz Saray'ın Tel Aviv rejimine verdiği sınırsız mali, silah ve operasyonel desteğin Gazze'deki Filistinli sivillere, kadınlara ve çocuklara yönelik bombardımanların artmasına yol açmasının kontrol edilemeyen sonuçları konusunda şiddetle uyarıyoruz
9- Filistin'deki güncel gelişmeler, İsrail rejimiyle ilişkilerin normalleşmesinin tek sonucunun, Filistin ulusunun meşru ve tarihi haklarının yok sayılması ve ona karşı işlenen her türlü suçun normalleştirilmesi, dolayısıyla her türlü normalleştirme girişiminin olduğunu da açıkça ortaya koydu. İşgalci İsrail rejimiyle ilişkiler başarısızlığa mahkumdur.
10- Özellikle dünyanın farklı bölgelerindeki mevcut çalkantılı koşullar göz önüne alındığında, Filistin'deki durumun tırmanmasını önlemek küresel bir sorumluluktur. Biz de bu alanda daha ciddi bir rol oynamaya ve son dönemdeki çalışmalarımıza devam etmeye hazırız.
Bu bağlamda Hamas kurtuluş hareketinin liderleri sivil tutukluları serbest bırakmaya hazır olduklarını açıkladılar ve İran, Türkiye ve Katar bu önemli insani meselede rol oynamaya hazır. Elbette 6000 Filistinli esirin işgalci rejim tarafından serbest bırakılması da Amerika'nın görevidir.
11-BM Genel Sekreteri'nin Gazze'ye insani yardım gönderilmesi ve savaşın bir an önce durdurulması yönündeki saha çalışmalarındaki olumlu ve gerçekçi tutumuna teşekkür ederken şunları vurguluyorum; Güvenlik Konseyi'nin Siyonist rejimi savaş suçlarını, soykırımı ve sivil katliamını derhal durdurmaya zorlaması ve Filistin ulusunun kendi kaderini tayin hakkının tam olarak gerçekleşmesi için başka zeminler sağlaması gerekiyor. Bu elbette Birleşmiş Milletler’in onlarca yıldır ertelenen asli görevidir.
Son olarak
Sayın Başkan!
İşgalci İsrail rejiminin Gazze ve Filistin’de, Batı Şeria'da işlediği savaş suçlarına ve soykırımlarına 3 haftadır tanık oluyoruz.
ABD ve birkaç Avrupa ülkesi, BM Şartı'na ve uluslararası hukuka saygı göstermeden İsrail işgal rejiminin yanında yer aldı. İşgale karşı meşru savunma hakkına sahip olan Filistin kurtuluş hareketine terörist diyerek, Gazze'de soykırım yapan işgalci ve savaş suçlusu rejimin de meşru savunma hakkına sahip olduğunu iddia ediyorlar.
Dünyamızın bugünkü durumu budur. Dünya barışını ve güvenliğini sağlamaya çalışması gereken Güvenlik Konseyi'nin durumu budur.
Sayın Başkan, New York'taki Birleşmiş Milletler genel merkezinden İsrailli savaş çığırtkanlarına ve destekçilerine, şu anda Filistin'deki soykırımı yöneten Amerikalı devlet adamlarına ve askerlerine kadar, açıkça söylüyorum ki, savaşın bölgedeki genişlemesini ve kapsamını Kabul etmiyoruz ama Gazze'de soykırımın devam etmesi halinde kendilerinin de bu ateşten kurtulamayacakları konusunda uyarıyorum. Burası bizim evimiz, Batı Asya bizim bölgemiz.
Ev güvenliği konusunda hiçbir tarafa taviz vermeyiz. İran medeniyetinin tarihi, bizim her zaman barışı desteklediğimizi gösteriyor. Gazze'deki soykırım derhal durdurulmalıdır. Gazze halkının zorunlu göçü derhal durdurulmalıdır.
Gazze acil ve hayati insani yardım bekliyor.
Uluslararası hukuka göre Filistin kurtuluş hareketi Hamas işgale karşı savaşıyor ve meşru bir hakka sahip. Hamas sivil tutukluları serbest bırakmaya hazır. Aynı zamanda dünya, İsrail hapishanelerinde tutulan 6.000 Filistinlinin serbest bırakılmasını desteklemelidir.