tarih : 2015 Monday 18 May
şifre 38762

AKP en zor seçiminde tüm kozlarını oynuyor

Gelişmeler hız alıyor. Hız, ayrışmayı doğuruyor. Batı’yı bilmiyorum ama Doğu’da Ankara siyasetinin halka yansıması öyle meydanlarda değil; kahvehanelerde, dükkân önlerinde, ırgat pazarlarında geçer.

AranNews -Özellikle AKP mitinglerine katılıma yönelik “resmi davet”lerin, memurlar ve diğer çalışanlar nezdinde özgür iradeyle mitinglere katılımı rafa kaldırdığı bilinen bir gerçek. Bu gerçek, şimdilerde daha bir aşikâr… Basın, birçok İl’den Valiliklerin, Birim Müdürlerinin personele hitaben yazılmış davetlerinden örnekler vermekte. 

İnsanları bir yere çağıran davetler tersten okunduğunda bir diğerine de gitmemesi gereken sonuç çıkarıyor mahiyeti itibariyle…

Bir telaşın olduğu, bir takım işlerin eskisi gibi gitmediği görülmekte. Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın aynı parti için meydanlarda mücadele verdiğine tanıklık etmekteyiz. İki koldan seçim çalışması yapılıyor. HDP Eş Genel Başkanı Selahaddin Demirtaş’a “Efendim Başbakan sizin için…” diye başlayan soruya “hangisi?” diyerek manidar cevap vermesi de bu yüzden.

Peki, iktidarın bu ihtirası karşılık buluyor mu?

 İç siyasette artık AKP’nin psikolojik üstünlüğü ciddi irtifa kaybında, yeni bir siyasi haritayla yüzleşecek gibiyiz.

Bunda hem 12 yılın buyurganlığı, paralel bir yapıyı kendisinin dahi baş edemeyeceği denli büyütmede gösterdiği basiretsizlik –ki, ikinci ve daha vahim olanı ise dünyanın değişik yerlerinden Suriye’ye girmek üzere ülkemizde toplanan tekfirci kesimlerin hızlı ve tehlikeli bir şekilde kültür ve inanç anlayışımıza nüfuz ediyor oluşları da ayrı- yolsuzluk ve partizanlık, korkutma ve sindirme gibi etkenler etkili olmakta…

Geçen bu sürede Alevilere yönelik sonuç alıcı bir başarı gösterememesi bir yana, kutuplaşmayı daha da artırıcı bir dilin geliştiği görülmektedir. 

Artık “asfalt yollar yaptık, Havaalanı yoktu” türü seçim konuşmalarının doğurduğu heyecan yok! Otobüs, yollar tamam; şoförün kabiliyetinde sorun gözüküyor… Ülke, içeride ve dışarıda yüzyıldır yaşamadığı sorunlarla boğuşuyor. Enteresan olanı ise, sorunu yaratanların şimdi çözemiyor oluşlarıdır. Paralel yapılanma ve Suriye meselesi kendilerinin eliyle büyüdü, canavarlaştı şimdi ülkeyi kasıp kavuruyor.

 Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’ına, Bakanlarından diğer yetkililerine kadar yıllardır hiç birinin onları eleştiren bir tek gazetecinin karşısına çıkmayışı, buna mukabil kendi yaptıkları eleştiride bazen karşıya anlamsız yüklenme hissi doğurduklarından gittikçe aratan bir “sessiz çoğunluk” oluştu. 

En son Cumhurbaşkanı’nın karşıyı ne hale sokacağını bile bile söylediği  “Eğer Alevilik Hz Ali’yi sevmekse en büyük Alevi benim!” demesi gibi…

Ya da bir tek müstahdemi dahi Alevi olmayan/olamayan Diyaneti eleştirenleri  “Yahu Ne istiyorsunuz Diyanetten?” diyerek cevaplaması gibi…

Son günlerde “muhalif direnci” en yetenekli şekilde kullanan HDP, siyasi arenada tek başına işi götürüyor. Demirtaş, ciddi, tutarlı, bazen de ti’ye alıcı bir muhalefet dili geliştiriyor. Durumu gören iktidara ilişik basın, susturmanın yolunu onu halkla buluşturan basını tehdit etmekte görüyor. “Seçim sonrası göreceksiniz!” diyen yığınca yazı birikiyor.

Dış siyasette ise, “bölgesel mücadele” artık içinden çıkmanın iyice zorlaştığı bir süreçte… 

Hükümet yetkilileri, özellikle Suriye konusunda artık ABD-Rusya-Çin-İran’ın olduğu birinci Lig’de değil de, ikinci Lig’de top koşturmakta…

Suud’un yedeğinde, Katar’ın keyfiliğinde bir durum… Bölgenin en gerici devleti olan Suudi Arabistan ve Osmanlı bakiyesi Türkiye’nin ittifakından Suriye’ye özgürlük devşirmek… Halkı iktidara taşımak, anlayan beri gelsin. Hele Libya ortadayken bir matruşka özelliği serdeden bu durumu kendileri dahi çözemiyor artık.   

Komşumuz İran, 5+1 ülkeleriyle nükleer pazarlıkta… Rusya ve Çin’le birlikte Ortadoğu’da stratejik kozlara açılan her karta yenisini açarak karşılık veriyorlar. Hem maddi hem de psikolojik manada çok çeşitlenen mücadele görmekteyiz.

Diğer yandan Türkiye’de iktidarı savunma pozisyonu almış eski İslamcı kesimler artık partizanca yaklaşımda muhalefet parti aleyhine protesto gösterisi düzenleyecek konuma kadar getirildiler. Hükümet,  sivil hiçbir alan bırakmak istememektedir.  

“Ya benden olursun, ya da?!.” yaklaşımı benimsenmiş. 

Geçtiğimiz günlerde CHP’nin “Suriyelileri ülkelerine geri göndereceğiz” açıklaması gerekçe gösterilerek Saraçhane’de yapılan gösteri, bu anlamda içinde büyük anlam barındırmakta.

Anadolu’da geçmişte paralel yapıya biçilen rol şimdi bunlara biçilmiş, büyütülüyorlar.

Türkiye’de İslamcı kesimin içine düştüğü durum açısından değerlendirildiğinde  sisteme, rejime muhalif bir yapının iktidarla buluşması halinde onu korumak adına neler yapabildiğinin ciddi örnekleri görülmekte…

Hükümetin -hele seçim döneminde- hiçbir politikasına karşıtlık sergile(ye)meyen bu kesimlerin Mısır, Yemen, Suriye, Irak konusunda Türkiye’nin dâhil olduğu blok konusunda da elleri bağlı. Tam bir itaat, aykırı ses yok! Ülkede çıkan itiraz sesleri ise bloke edilmek üzere çevrelenmiş. 

Günlerce “Esma” temalı protesto gösterileriyle AKP Gençlik Kolları gibi çalışan, Sisi’nin meşruiyetini tartışmaya açan bu kesim,  Suudi Arabistan’ın, Mısır’daki Selefi Nur Partisi’nin aleyhine demedik laf bırakmadı.

Tahrir Meydanı ve Esma, iç siyasette Zalim-Mazlum denkleminde değerlendirilirken Bahreyn ve Yemen konusundaki suskunluk asla çelişki olarak kabul edilmedi.  

Aynı durum daha önce Erdoğan’ın Libya için “Nato’nun ne işi var orada?” sözünde de görülmüştü. Bu sözü alkışlayan kesim, Libya’nın bombalanışını da alkışladı. 

Tüm bunlar bir yana, Cumhurbaşkanı’na ABD’de verilen Yahudi Cesaret Madalyası meselesinin bu kesim tarafından hiç gündeme getirilmemesidir. O madalya verilirken de, geri istenirken de, Erdoğan’ın vermemekte ısrar edişi de her konuda gerekli gereksiz bağrışmalarıyla bilinen bu kesimde sessizce geçiştirildi.

Bu konunun da İslamcıların söylemleriyle eylemleri arasındaki çelişki açısından sembolik değeri var.

Kısaca, 12 yıllık AKP iktidarı en zor seçiminde tüm kozlarını oynuyor.  

  • yazılmış
  • ...de 2015 Monday 18 May