Ankara'nın dost ilan ettiği Tel Aviv, NATO jestine anında karşılık verdi ve Gazze'ye bomba yağdırdı!
Son altı aya bir göz atalım. Önce Erdoğan BM iklim konferansı sırasında İsrail'in Kol Yisrael isimli radyosuna açıklamalarda bulunduğu, ben sana mecburum şiirini okudu.
Ardından Ömer Çelik ağır dozda bir giriş yaptı. "Kuşkusuz İsrail Devleti ve halkı Türkiye’nin dostudur." Baktılar ki mahalleden ses seda yok. Terör ve çatışmalar arasında İsrail ile arka sokaklarda başlattıkları gayrı meşru ilişkiyi ilan-ı aşka çevirdiler.
Nüfus kütüğünde Alanya yazan Mevlüt Çavuş Şubat sonunda düğün tarihi yakın dedi, ortak açıklama müjdesi verdi. Geçen hafta ise Davutoğlu, Kilis roketleri arasında pek dikkat çekmeyen kritik bir cümle sarf etti: İsrail, Gazze'nin elektrik ve su sorununa çare bulursa anlaşmaya hazırız.
İşte bu cümle, dik duruş dediklerinin nasıl da esas duruş olduğunu ortaya çıkarıyordu. Abluka kalkacak, cümlelerinin böylelikle yenilip yutulmuş olduğunun, Siyonist rejimden medet umulur hale geldiğinin göstergesiydi bu cümle.
Yoğun kargaşada kimse Gazzelileri umursamadı elbette.
Ve nihayet, Ankara son jestini de gösterdi, İsrail'in NATO nezdinde daimi temsilcilik açmasını kabul etti. İsrail, bu jete anında karşılık vererek F-16 savaş uçaklarını Gazze semalarına çıkarıp 5 füze saldısıyla kararı kutladı.
Hatırlatalım ki, İstanbul'daki İslam İşbirliği Teşkilatı'nın Suud sponsorluğu ile aldığı İran ve Hizbullah'ı kınama kararını da Tel Aviv, Filistin'e saldırarak kutlamıştı.
Aslında manzara 6 yıl öncesinin bire bir tekrarı. O zaman da Ankara'ya hala inanan Filistinliler şoktaydı.
Mayıs 2010.. Mavi Marmara'dan birkaç hafta önce. O dönemde de İsrail'e bir iki nutuk çekmiş olan Ankara, kıvrak bir hareketle Filistinlileri tüm itirazlarına rağmen, İsrail’i OECD üyesi yaptı. İsraillilerin yüzleri gülerken Filistinliler yine boynu bükük kalmıştı.
İlginçtir ki o dönem Saadet Partisi Genel Başkanı olan Numan Kurtulmuş bu kararı ağır bir dille eleştirerek Türkiye’nin tarihi bir vebal altına girdiğini ve Hükümet’in bu kararla asla bedelini ödeyemeyeceği, millet karşısında, tarih karşısında ve Allah indinde asla hesabını veremeyeceği büyük bir sorumluluğa imza attığını söylemişti. Ellbette bugün aynı şeyleri söylemeyecektir. O da tıpkı birkaç yıl önce Davutoğlu'nun şu sözlerini yuttuğu gibi acı gerçekleri yutmak zorunda kalacaktır.