tarih : 2016 Thursday 03 Nov
şifre 39352

Hamit Hoşayend

Türkiye’nin Bölgedeki Gelişmeler Karşısındaki Saldırgan Dış Politikasını Gözden Geçirmek

Türkiye, bölge içerisindeki rekabet rotasında izlediği saldırgan dış politikasıyla, bir tarafta Ankara ve bazı bölgesel güçler ve diğer taraftan da bölgedeki diğer aktörler arasında yerini almıştır.
Aran News: AKP'nin saldırgan ve olağan dışı aktifliğe dayanan bölgesel dış politikası, son yıllarda Suriye'deki siyasi krizin başlamasıyla Batılı politikalarının sonucu olarak şekillenmiştir.

 Öte yandan bölgesel denklemlerde ve özellikle Suriye'deki gelişmelerle ilgili olarak özel bir yaklaşım sergilemiştir. Öyle ki Türkiye, bölge içerisindeki rekabet rotasında izlediği saldırgan dış politikasıyla, bir tarafta Ankara ve bazı bölgesel güçler ve diğer taraftan da bölgedeki diğer aktörler arasında yerini almıştır. Hatta birçok analiste göre, Türkiye’deki son darbe girişiminden sonra Türkiye’nin saldırgan dış politikasını özellikle Suriye politikasını düzelteceğine inanılıyordu. Ancak Türkiye’nin Suriye’deki krize yönelik yaklaşımında düşünüldüğü gibi bir değişiklik yaşanmadı. Aksine Türk ordusunun Suriye’nin Kuzey’ine girdiği gibi bazı durumlarda, bu ülkenin dış politikadaki saldırgan yaklaşımlarının yoğunlaştığına tanıklık ettik.

Türkiye’nin dış politikasının özellikle bölgesel yaklaşımlarının teşvik edenini ve temel uyarıcısını diğer konulardan daha fazla dikkate almamız gereken hipotez, Türk liderlerinin özellikle Recep Tayyip Erdoğan’ın bu süreçte bölgesel ve uluslararası gelişmelerin vasfını anlamasının ve kavramasının önemli bir rolü vardır. Bu nedenle Türkler için çeşitli menfaatleri beraberinde getireceği görüşünde olan Türkiye hükümeti, Türkiye'nin gücünün gelişmesi ve bölgesel konumda rol alacak doğrultudaki ani gelişmelerden geri kalmak istemiyor. Zira AKP bu açık varsayıma ve onun sonucuna göre, bölge içindeki gelişmeler karşısında Türkiye’nin gelecekteki çıkarlarının garantisi için, ‘’saldırgan ve militarist bir dış yaklaşım’’ izlemesi gerektiğine inanıyor. Hâlbuki bu yaklaşım, bölgedeki krizi çözmeye yardımcı olmanın aksine sadece farklı zamanlarda Batı Asya'daki güvenlik krizlerinin şiddetlenmesine neden olan bir yaklaşımdır. 

Ancak Türkiye’nin bölge ülkeleri karşısında ortaya koyduğu saldırgan dış politikasının nedeni AKP’nin hedeflerine ve amaçlarına ulaşmak için dış politika alanında haddinden fazla realist yaklaşımı tercih etmesinden kaynaklanıyor. Bu bağlamda çeşitli hedefler, başlıca 3 temel hedefte tespit edilebilir: 

Bu açıdan oldukça açık olan hedef, Türkiye'nin ulusal çıkarları doğrultusunda ‘’bölgesel düzeydeki etkisidir.’’ Başka bir deyişle, Türkiye her ne kadar yayılımcı bir güç değilse de, ancak ‘’gelişen ekonomik ve askeri gücünden’’ doğan güvene dayanarak, kasıtlı veya kasıtsız bir şekilde saldırgan bir yaklaşımla komşuları ve geleneksel ortaklarıyla gerginliğe neden olarak,  iç ve dış politika sürecinde komşu ülkeleri etkilemeyi amaçlamaktadır. 

Örneğin, Türkiye’nin Suriye’nin Kuzey’ine girmesi ve aynı zamanda Irak’taki askeri varlığı konusundaki ısrarı, bu çerçevede değerlendirilebilir.
İslam dünyası liderliği iddiası ve bölgesel otoriteye ulaşmak, Kuzey Afrika'dan Karadeniz ve Hazar Denizine kadar uzanan ‘’etki’’ alanının yayılması AKP’yi saldırgan bir dış politika izlemeye yönelten ikinci hedefidir. Bu amaç doğrultusunda ilerlemek Türk hükümetinin Rusya, İran ve Irak gibi komşu ülkeleriyle karşı karşıya gelmesine sebep olmuştur. 
Türk hükümeti militarist bir dış politikayla ‘’sorunlu’’ bölgelerdeki gelişmelerin yayılmasını önlemek için Kuzey bölgesi çevresinde güvenlik kordonu oluşturmanın, yani bir diğer hedefini gerçekleştirmenin peşindedir. Bunlara ek olarak, bu tartışmanın kapsamı dışında olan başka hedeflerde mevcuttur. Dolayısıyla Türk hükümetinin ‘’saldırgan gerçekçilik teorisini’’ göz önünde bulundurarak,  genelde ‘’ Batı Asya ve Kuzey Afrika " özelde ise ‘’Suriye ve Irak krizini’’ bölgesel gücünü ve konumunu artırmak için bir fırsat olarak değerlendirerek, bölgedeki diğer ülkelerin siyasal süreçlerini etkilemek ve bölgede Batı’yla güvenli işbirliğiyle çerçevesinde şekillendirdiğini söyleyebiliriz.  Bu nedenle her koşulda bölgede krizi artıran yaklaşımlar ve Suriye’deki siyasi sistemin değişmesi politikasını izleyen saldırgan girişimlerde bulunuyor. 
Ancak sonuç olarak, son aylarda kendini gösteren bölgesel gelişmeler alanındaki gerçeklere dayanarak, bölgesel güç denkleminin özellikle Suriye ve Irak’ta (Türk hükümetinin kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için bir fırsat olarak gördüğü iki ülke) yenilgiye uğradığını söyleyebiliriz.  Suriye ve Irak krizine dâhil olan Amerika’nın, Batılı ülkelerin ve gerici Arap rejimlerinin bölgesel ve uluslararası bahisleri, başarısızlıkla sonuçlandı. Bu da Suriye ve Irak’ta onların müttefiklerinin rollerinin arttığını gösteriyor. Direniş dengeleri değiştirerek Suriye hükümetinin devrilmesi ve bu ülkenin ve Irak’ın parçalanması planlarının tümünü boşa çıkarmıştır. Dolayısıyla Türk yetkililerin, Türkiye’nin çok fazla güç ve konum kaybına yol açan bölgesel gelişmeler karşısındaki saldırgan ve militarist yaklaşımlarını bir kenara bırakmaları ve Suriye’de ve Irak’ta bölgesel düzeydeki gerçeklere dayalı bir yaklaşım izlemeleri akıllıca ve de gerçekçi olacaktır.  
  • yazılmış
  • ...de 2016 Thursday 03 Nov
  • tarafından مدير سايت Aran News