Tayyip Erdoğan hükümetinin bekasına olan ilgisinin azalmasına ve sonraki adımda da yeni şartların doğmasına yol açar. Erdoğan ayağının altındaki toprağın hiç sağlam olmadığını ve her an kasırgaya tutulabileceğini biliyor ve böylesi bir durumda Ankara’nın Tahran ile uzaklığı Erdoğan’ın sorunlarını artıracak ve çözüm yolunu daha da zorlaştıracaktır.
Aran Haber Agency: Recep Tayyip Erdoğan yenilgiye uğramış politikalarının ıslahı gerekliliği ile Türkiye’nin bölgedeki önemli dosyalarda etkide bulunma ihtiyacı arasındaki çelişkili durumlara duçar olmuş durumda. Bu nedenle Erdoğan Türkiyesi kendi yöntemini değiştirmek istiyor, fakat en önemli bölgesel rakibinin, yani İran’ın fayda sağlayacağı biçimde değil. Suriyelilerin kendi aralarında diyalog geliştirmelerine vurgu yapıp aynı zamanda İran’ın siyasi çözüme eğilimi olmadığı ithamında bulunması bu ortamda gerçekleşiyor ve öte yandan Suriyelilerin kendi aralarında müzakere yürütmesi eğilimi gerçekte davranışın değiştirilmesi anlamına da geliyor. Zira bunun zorunlu şartı Şam yönetimini de kabul etmek demek. Resmi yönetimin varlığı olmaksızın Suriyeli-Suriyeli diyaloğunun bir anlamı olmayacaktır. Öte yandan İran siyasi çözüme ilgisiz olmakla itham edilirken diyalogun özellikle Suriye devletinin çıkarına ve muhaliflerin zararına olduğu biliniyor. Özellikle bu nedenle terörist gruplar diyalog sürecinde yer almaya çok da hevesli değillerdi ve kendilerini barış konferanslarında alınan kararlarla bağlı görmüyorlar.
Türkiye’nin son aylardaki davranışları hakkında aşağıdaki şu noktalara dikkat etmek zorunludur:
1. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin başlangıçta bölgedeki stratejisi komşularla sorunların halledilmesine dönüktü, sabık dışişleri bakanı Ahmed Davutoğlu’nun tabiriyle “komşularla sıfır sorun”a dayalıydı. Fakat zamanla Türkiye’nin güneydeki iki Arap ülkesi komşusuyla krizli bir çatışmaya girildi. Erdoğan Türkiye’nin dış sorunlarını sıfıra indirme siyasetini unuttu ve Osmanlı İmparatorluğunu yeniden kurmanın ardına düştü; Mısır’da bir yıldan fazla uzun sürmeyen İhvan-ı Müslimin iktidarını Türkiye’nin Arap bölgesine hâkimiyetini ihya için fırsat saydı ve Irak ve Suriye’deki teröristleri teçhiz etme yoluna girdi. Sultan Abdülhamid’in mirasını diriltme konusunun üstünden çok zaman geçmemişti ki Erdoğan kısa sürede Osmanlı İmparatorluğunu diriltmek için bölgede imkân olmadığını anladı. Bu nedenle bir adım geri attı ve Büyük Türkiye projesini önüne aldı. “Büyük Türkiye”den kasıt gerçekte JönTürk akımının ya da Atatürkçülerin Türkiye’nin şekillenme zamanında ortaya attıkları bir dizi tarihsel iddiadan ibaretti. Erdoğan, Kerkük’ün kuzey batısındaki Başika isimli küçük bir bölgeye asker göndererek Musul’un batısındaki Tel Afer’deki varlığını genişletmek ve öte yandan da Halep’in kuzeybatısındaki Azez’e güç göndererek Halep’in kuzeybatısındaki el-Bab’ı ele geçirmek istedi. Böylece Kerkük’ten Suriye’nin Akdeniz sahillerine kadar olan bölgeyi Türkiye topraklarına mülhak etmek istedi. Aynı günlerde AKP’ye bağlı Yeni Şafak gazetesi bir makalesinde Kerkük’ten İskenderun’a kadarki bölgeyi Türkiye’nin Arap bölgesi saydı ve ayrılan kısımlar ana yurda dönmelidir diye yazdı. Türkiye’nin Irak ve Suriye’deki bölgeleri kendi tasarrufu altına sokma çabası şimdiye dek bir netice vermiş değil ve çok ağır bir maliyete yol açtı. Bu nedenle Erdoğan’ın yakında “Büyük Devlet” projesinden de geri adım atması uzak ihtimal değil.
2. Komşularla sıfır sorun politikasının yenilgiye uğraması Türkiye içinde pek çok sorunun doğmasına neden oldu. Adalet ve Kalkınma Partisini içinden pek çok kişinin ve Abdullah Gül ve Davutoğlu gibilerinin itirazları kulağa geliyor ve buna ilaveten Türkiye’nin tüm siyasi partilerinin Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi ile olan mutlak uzaklıkları Türkiye için zor şartlar doğurmuş durumda. Erdoğan böylesi bir vaziyette yenilgiye uğramış siyasetlerini gerçek anlamda ıslah yoluna gideceğine, peşi sıra bir dizi şok dalgası yollamak suretiyle doğrudan kendi iktidarını hedef alan temel konudan dikkatleri ikincil meselelere yönlendirmeye çabalıyor. Fakat şurası kesin ki bu durum çok uzun bir süre böyle devam edemez.
3. Erdoğan Türkiyesi Moskova ile Washington arasında Moskova lehinde bir tercihte bulunmuş havası yaratmak istiyor ve Moskova-Ankara arasındaki yakınsamanın temelindeyse Kürtler var. Parti her ne kadar Arap ülkelerinin mali nüfuzu nedeniyle Kürt liderlerinin defaatle yaptıkları isteklere olumsuz cevap vermiş olsa da Kürtlerle olan irtibat korundu ve değerli olmayı sürdürdü.
Kürtler Rusya’nın meselesi olmamakla birlikte, Moskova, Türkiye ile ortaklık yoluyla bu ülkenin kendisine katılmasına çalışıyor. Türkiye-Rusya oyununda zaman bize meydanın gerçek galibini gösterecek. Fakat kesin olarak şunu söyleyebiliriz ki Erdoğan Batı karargâhını terk ederek Moskova tarafına yönelmek istemiyor. Erdoğan, Rusya kartıyla Batı’nın kendisini tekrar kabul etmesi için gayret gösteriyor. Bu nedenle Türkiye ile Kürtler arasındaki sorunun Rusya yoluyla hallolmaması halinde Erdoğan ve partisinin Kürtler karşısında galip gelmek için bir kez daha Batı’nın “özel yardımını” isteyebileceğini söyleyebiliriz. Rusya’nın zannına göreyse Erdoğan ve partisi Suriye dosyasının halli için “muteber bir ortak” olabilir. Rusya bir süredir yanlış bir şekilde Direniş Cephesinin büyük zaferinin -ki Rus ordusu ile birlikteydi- Suriye savaşı dosyasının halli için yeterli olduğunu ve terörist grupları şoke ederek terörizm olgusu karşısında kâmil bir şekilde galip gelinmesini sağlayacağını düşünmektedir. Fakat Deyrezzur’daki dünkü hadiseler bu türden değerlendirmelerin karşısında ağır bir taş hükmündedir. IŞİD Humus’un kuzey doğusundaki Tedmür’ü şiddetli bir operasyonun ardından Rus güçlerinin elinden geri aldıktan yaklaşık iki ay sonra bir kez daha Deyrezzur şehrinin güney bölgelerine saldırdı ve bu bölgeyi ele geçirmeye çalıştı. Dolayısıyla açıkça belli oluyor ki tüm ülkeler Astana’da toplansalar bile IŞİD’in bu şer hamlelerinin durdurulmasının ve hatta siyasi müzakerelerin sürdürülmesinin bile hiçbir garantisi yok.
4. Bazıları Türkiye’nin siyonist rejimle olan ilişkilerinin nispeten kısa bir sürede kesilip tekrar kurulmasına, aynı şekilde Rusya ile olan ilişkilerinin şiddetli dalgalanmalarına ve Türkiye’nin IŞİD gibi terörist gruplarla olan değişimli ilişkilerine işaretle Erdoğan’ın çok zeki birisi olduğu değerlendirmesinde bulundular ve Erdoğan’ın realiteyi iyi tanıdığını ve bununla uyumlu olduğunu söylediler. Fakat bu siyasetlerin neticesine bakıldığında Erdoğan Türkiyesinin hiçbir zaman bölgesel oyunların sonucunu kendi lehinde çözemediğini söyleyebiliriz. Türkiye-Mısır ilişkileri dosyasının geçtiğimiz 6 sene içindeki hali, yine bu dönemdeki Mısır-Arabistan dosyası ve Türkiye ve Irak dosyası Türkiye’nin hiçbir çatışmada konumunu düzeltemediğini iyi bir şekilde göstermektedir. Medyada yanlış değerlendirmelerin eşlik ettiği Binali Yıldırım’ın son Irak seferi veya Ankara’nın Moskova’daki barış görüşmelerine dahil olmasına da büyük bir propaganda kampanyası eşlik etti. Bunlar Türkiye’nin girişimlerinin seviyesini gösteriyor. Türkiye Başbakanının Irak seferinin Türkiye’nin güçlerini Başika’dan geri çekeceği şiarı esasına dayalı olarak gerçekleşmesi esasında Türkiye’nin Bağdat’taki müzakerelerdeki yenilgisine haber vermektedir.
5. Erdoğan yavaş yavaş İran’ın himayesini kaybediyor ve bu Recep Tayyip Erdoğan’ın en büyük kumarıdır. Türkiye’nin İran’dan uzaklaşması Türkiye’deki hâkim partinin makamlarının İran’ın, Türkiye Kürtleri ve Aleviler arasındaki çok yaygın nüfuzunun varlığına rağmen Türkiye’nin istikrarı ve Adalet ve Kalkınma Partisi’nin başarısına tekitte bulunduğunu da bilmelerine rağmen gerçekleşiyor. İran 15 Temmuz Darbesi hadisesinde bu askeri darbe karşısında duran ve yönetimle işbirliğine giden Türkiye’nin tek komşusuydu. Türkiye’nin İran’dan uzaklaşması Tahran’ın Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin bekasına olan ilgisinin azalmasına ve sonraki adımda da yeni şartların doğmasına yol açar. Erdoğan ayağının altındaki toprağın hiç sağlam olmadığını ve her an kasırgaya tutulabileceğini biliyor ve böylesi bir durumda Ankara’nın Tahran ile uzaklığı Erdoğan’ın sorunlarını artıracak ve çözüm yolunu daha da zorlaştıracaktır.
Sadullah Zarei