Nurzen Amuran sordu Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sencer İmer yanıtladı...
Aran Haber Agency: Nurzen Amuran: Arap baharı sürecinde Ortadoğu’daki gelişmeleri ülkeler bazında değerlendirelim. Suriye ve Irak’ın iç savaşa sürüklenmesiyle birlikte birdenbire ABD ve Rusya’nın güneyde komşumuz olduğunu görüyoruz. Koalisyon güçleri adıyla Batı, Ortadoğu’yu adeta mesken edindi. İsterseniz Rusya ile başlayalım söyleşimize. Terör örgütü PKK’nın irtibat büroları Moskova’da halen duruyor. Bunun yanında Putin Suriye kolu PYD-YPG’nin de irtibat büroları olduğunu saklamıyor : ”Silah vermiyoruz ama başka düzeylerde ilişkimiz sürüyor.” diyor. Suriye’de üslerini artıran İran’la yakınlaşan Rusya’nın Ortadoğu’da en güçlü dönemini yaşadığını söyleyebilir miyiz?
Prof. Dr. Sencer İmer: Rusya Suriye iç savaşı esnasında Suriye'deki durumunu güçlendirmiştir. Rusya'nın Suriye ile ilişkisi Soğuk Savaş dönemine dayanır. Rusya Suriye'ye bu dönemde çok yatırım yapmıştır; hem ekonomik hem de askeri yönden. Rusya'nın Suriye'de olmaktan amacı Akdeniz Bölgesinde olmak denizlere açılacak bir üs, bir müttefik elde etmektir. Karadeniz'de kapanmış kalmış bir Rusya bir dünya gücü hatta bir bölgesel bir güç bile olamaz.
BATILILAR PKK'YI TÜRKİYE'YE İSTEDİKLERİNİ YAPTIRMAK İÇİN KULLANMAKTADIRLAR
Ya Rusya için Türkiye ne ifade ediyor?
Türkiye de Rusya için önemlidir. Hem Boğazları kullanarak Karadeniz'den açık denizlere ulaşmak için hem de Türkiye'yi bir düşman değil bir dost ama hiç olmazsa bir tarafsız ülke olarak yanında tutabilmek için. Bu çerçevede Montrö Anlaşması, hem kendi Boğaz geçişleri hem de Karadeniz'in kendisine hasım güçler tarafından kullanılmasını sınırlandırmak ve önlemek açısından önemlidir.
Rusya'nın PKK ve Suriye kolu PYD ile ilişkisi de bu açıdan değerlendirilmelidir. PKK terör örgütü her ne kadar ABD ve AB müttefiklerimiz tarafından terör örgütü olarak ilan edilse dahi aynı güçler tarafından desteklenmektedir. PKK'nın ABD'de ve AB'de temsilciliklerinden aldığı ekonomik, siyasi ve askeri destekler vardır. Bu Batılı güçler PKK konusunda Türkiye'yi sürekli olarak PKK ile masaya oturmaya teşvik etmekte, hatta Türkiye'ye PKK terörü ile mücadelede silahlı mücadeleyi durdurma konusunda halen baskı yapmaktadır. 'Açılım Süreci' denilen ve Türkiye'yi tam bir terör bataklığına sürükleyen süreç sonunda Türkiye savunma içgüdüsü ile PKK terörü ile başarılı bir mücadele vermektedir; ancak sivil halk ile teröristleri ayırabilmek için çok dikkatli yürütülen PKK terörü ile mücadelede güvenlik güçlerimiz çok insan kayıpları vermiştir. Bunlar 'Açılım Süreci' denilen PKK terör örgütüne hendekler kazarak, patlayıcı ve silah yığınağı yaparak imkan tanıyan sürecin sonuçlarıdır. Türkiye bir daha buna benzer durumlara düşmeden PKK terörüyle ve tüm terör örgütleriyle mücadelesine devam etmek konusunda kararlıdır. İşte Batılı Müttefiklerimizle ayrı düştüğümüz temel nokta budur. Onlar kendi ülkelerinde kendilerine yönelen her türlü terörü ezerek ortadan kaldırırken bize terör ile masaya oturmayı önermekte, PKK terör örgütüne kol kanat germektedirler. Batılılar PKK'yı Türkiye'yi kontrol etmek, istediklerini Türkiye'ye yaptırmak için kullanmaktadırlar. Batı'nın Türkiye’ ye karşı kullandığı sopa: PKK, Sözde Ermeni Soykırımı iddiası, Kıbrıs meselesi'dir.
Rusya PKK’yı nasıl destekliyor?
Rusya biraz önce dile getirdiğim çerçevede muhtemelen rakibi Batılı ülkelere PKK'yı kaptırmamak için PKK'ya Moskova'da büro açtırmakta, her nekadar kabul etmese de silah yardımı ve askeri eğitim yardımı yapmaktadır. Rusya günün birinde PKK'yı bize veya başkalarına karşı kullanacağını hesap ederek elini altında alternatif olarak tutmaya çalışmaktadır. Örneğin, Rusya Gürcistan'a karşı Güney Osetya savaşını sürdürürken bir de baktık ki Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının Türkiye'deki Doğu Anadolu bölümünde patlamalar olmuş; Ceyhan'apetrol akışı durmuş. Bunun sorumluluğunu PKK üstlenmişti. Zamanlaması çok manidar.Tam da Rusya'nın Gürcistan'a yaptığı savaş esnasında oluyor bu hadise. Pekiyi, Gürcistan silahlı kuvvetlerine eğitim ve silah desteğini kim vermişti o zaman: Türk Silahlı Kuvvetleri ve NATO müttefiği ABD.
Ülkelerin çıkarları vardır ve ülkeler kendi çıkarlarını korumak için sürekli çatışırlar. Bu çatışmaların son merhalesi de savaştır. Ülkeler ne acıdır ki terör örgütlerini de en ucuz silah olarak kullanmaktadırlar. Bu böyle devam ettiği sürece terör örgütleri ülkeler arası çatışmalarda ne yazık ki var olmaya, ülkeler tarafından desteklenmeye devam edeceklerdir.
Diyorsunuz ki ülkeler terör örgütlerini en ucuz silah olarak görmektedir. Peki terörle mücadele edenler bu terör belasından nasıl kurtulacak?
Bundan kurtulmanın yolu, ülkelerin terör örgütlerini ucuz silah olarak kullanmalarını yasaklayan, tıpkı Kimyasal, Biyolojik ve Nükleer Silahların Kullanılmasını Yasaklayan Uluslararası Sözleşme gibi bir uluslararası sözleşme yapmak ve buna uyumu Birleşmiş Milletler aracılığı ile kontrol etmektir. Şu anda ne böyle bir sözleşme ve ne de kontrol uygulaması vardır. Bence ilk önce yapılması gereken böyle bir uluslararası terörü önleme sözleşmesini Birleşmiş Milletler çerçevesinde hayata geçirmektir. Tabi burada “kim teröristtir” meselesi ana tartışma konusu olacaktır. Farklı yaklaşımlar sergilenecektir.
Ama bu konu üzerinde çalışılmaya değer bir konudur. Türkiye bu konuyu uluslararası tartışmaya açabilir, bence açmalıdır, zira terörden en fazla çeken ülkelerden birisi de biziz.
RUSYA’NIN SURİYE’DEKİ ÇIKARLARI İLE ABD’NİN ÇIKARLARI ÖRTÜŞMEMEKTEDİR
Rusya-PYD ilişkisinden de söz eder misiniz?
Rusya, Suriye'de PKK'nın kolu PYD'yi ABD'ye ve Batılılara tek başına kaptırmamak için PYD ile yakın durmakta; ona silah vermekte, Moskova'da büro açtırmakta ve Afrin'de birlikte hareket etmektedir. Rusya'nın Suriye'deki çıkarları ile ABD'nin çıkarları örtüşmemektedir. Rusya, konfederatif de olsa Suriye'nin Esad Rejimi altında bir ülke olarak kalmasını istemektedir. ABD ise İsrail'in de istediği gibi parçalanmasını, devletçiklere bölünmesini, Hizbullah 'ın zayıflatılmasını,İran'a bağlı güçlerin zayıflatılmasını, hatta yok edilmesini, Suriye'de iç savaşın devamını istemektedir. Türkiye, Rusya ve İran'ın başlattıkları ve bence başarılı olan -tabi Suriye'de iç barış açısından- Astana süreci ABD'nin ve İsrail şahin kanadın hoşuna gitmemiştir. İşte Rusya'nın PYD yaklaşımı bu çerçevede değerlendirilirse PYD'yi ABD'nin elinden almak, Suriye rejimi ile barıştırmak ve bütünleştirmek böylece Suriye'de hem iç savaşı sonlandırmak ve hem de Suriye'nın toprak bütünlüğünü sağlamak olarak anlaşılabilir.
Bu çerçevede Türkiye’nin PKK-PYD ile mücadelesi ne şekilde sürmelidir ?
Hiç şüphesiz Türkiye'nin kendi çıkarları açısından PKK/PYD'ye karşı her türlü önlemi alma hakkı vardır ve bu hayati öneme haizdir. Türkiye Suriye ile olan 900 km'lik sınırını terör geçiş ve faaliyetlerine karşı güvence altına almak zorundadır. Bunun için 'Fırat Kalkanı' harekatını yapmıştır, başkalarını da yapabilir. Türkiye Rusya, İran ve Suriye rejimi ile anlaşarak sınır terör güvenliği sorununu çözmelidir. Hatta geçici olarak Afrin'i işgal etmeyi bile düşünebilir.
Toprak bütünlüğünü koruyan güçlü bir Suriye, Türkiye'nin toprak bütünlüğü ve terörle mücadelesi açısından şarttır..
İSRAİL GOLAN YAYLASINI SU KAYNAKLARINI KONTROL ETMEK VE STRATEJİK ÜSTÜNLÜK SAĞLAMAK İÇİN İSTEMEKTEDİR
İlk aşamada İsrail’de analiz edilmesi gereken bir ülke. Suriye iç savaşını izler gibi görünüyor.Kürt gruplarıyla olan sıcak teması dikkatlice izlenmeli. İsrail’in hedefi Ortadoğu da yalnız kalmama adına yeni bir partner yaratmak mıdır kendisine?
İsrail, Suriye iç savaşında taraf olarak gözükmemiştir. Ancak iç savaşa zaman zaman havadan müdahale etmiştir. Bu müdahaleler Hizbullah'a karşı, Suriye devletine karşı olmuştur. Ayrıca Suriye'de rejim yanında çarpışan İran güçlerine de zaman zaman müdahaleleri olmuştur.
İsrail Golan yaylasını su kaynaklarını kontrol etmek ve stratejik üstünlük sağlamak için istemektedir. Bunu içinde elinde bulundurmak istemektedir. İsrail ayrıca Suriye'nin tıpkı Irak gibi parçalanmasını devletçiklere ayrılmasını istemekte, bu yüzden Suriye iç savaşının bu hedefler gerçekleşinceye kadar devam etmesini istemektedir. Daha sonraki hedefi ise İran ve Türkiye'nin parçalanmasıdır. PKK ve PYD ve Barzani bu hedeflere ulaşmak için kullandığı araçlardır.
Bu yüzden İsrail kurulacak bir Barzani devletini ilk tanıyan ülke, Suriye'nin kuzeyinde kurulmaya çalışılan kantonlar şeridini ilk tanıyan ülke olacağını ifade etmektedir. Zaten kurulduğundan beri destek verdiği PKK da Türkiye'yi parçalamak için kullanılan bir araçtır. Burada İsrail'in politikaları ile ABD'nin ve AB'nin politikalarının örtüştüğünü görmekteyiz. Kendisi dünyanın her yerinden gelen Musevileri birleştirip bir millet yapmaya çalışırken komşusu ulus devletleri ayrıştırmaya, birliklerini, bütünlüklerini bozmaya, müşterekliklerini ortadan kaldırmaya çalışmaktadır
İsrail'in PKK, PYD ve Barzani konusundaki politikalarının esası budur. ABD ve AB de aynı politikaları izlemektedir.
Dünya gündemi ABD’nin dış politikasıyla şekilleniyor. Ancak ABDde dış politikayı asıl şekillendiren Pentagon. Trump ise Ortadoğu konusunda biraz farklı bakıyor ve Rusya ile adeta gizli bir dayanışma içinde. ABD ve Rusya Ortadoğu’daki çıkarları doğrultusunda anlaşmışlar gibi. Ne dersiniz?
Trump işbaşına gelirken Rusya'yı yanına çekip Çin'i yalnızlaştırmayı hedeflemişti. Ayrıca imalat sanayini ABD'de güçlendirip ABD'yi tekrar üretim gücü olarak tutmak, ucuz işgücüne giden küresel sermayeye karşı durmak istemişti. Ancak içerideki muhalifleri Trump'ı, Rus işbirlikçisi, hatta ajanı durumuna sokup zora soktular. O da İsrail şahin kanat ile mutlak bir ittifaka girmek zorunda kaldı. Trump'ın Orta Doğu ve İran karşıtlığı politikasını böyle okumak gerekir diye düşünüyorum. ABD ve Rusya'nın çıkarları Suriye iç savaşına yönelik olarak yukarıda bahsettiğim üzere örtüşmemektedir.
Kısa bir Ortadoğu turu yapalım istedik. Çok teşekkürler.
Ben teşekkür ederim/Nurzen Amuran