tarih : 2017 Tuesday 28 Nov
şifre 41764

Velayet ve İmamet Olgusu

Nisâ Sûresi’nin 59’ncu âyeti ile Şûrâ Sûresi’nin 23’ncü âyetinin tefsiri niteliğinde İmâm (a.s) şöyle buyurmaktadır:
Aran Haber Agency: “Allah Teâlâ’nın rızasını elde etme aracı olarak kulların işleyeceği en üstün amel, Allah’a ve Resûl’üne itaat etmek; Allah’ı, Resûl’ünü (s.a.a) ve Ulû’l-Emr’i (Ehl-i Beyt) sevmek, ihtirâm ve meveddet göstermektir.” 
İmâm (a.s) bu açıklamasının akabinde ise şöyle buyurmaktadır:
“Bizi sevmek imân, bize buğzetmek ise küfürdür.” (el-Mehasin, s. 150) 
Bilindiği üzere Muâviye melunu İmâm Ali’ye (a.s) hutbelerden buğz ettirmekteydi.. Yüce Allah İblis hakkında şöyle buyurmaktadır: “O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu.” (Bakara:34) Muâviye melunu ise “Velâyet Nûru”ndan yüz çevirmekle kalmadı; küstahça bir tutum içerisinde “Velâyet Şahı”na savaş açtı.
İblis kibir ve haset içerisinde, “Beni ateşten, Âdem’i çamurdan yarattın” (A’râf:12) diyerek Allah’a isyan etmişti ve kaybedenlerden olmuştu. Haset ve kibir öyle bir haslettir ki, Muâviye örneğinde olduğu gibi niceleri de bu duygulara kapılıp Velâyet Şahı’na ve diğer Ehl-i Beyt imâmlarına karşı kıskançlık triplerine kapılıp kaybedenlerden oldular. İmâm (a.s) âyetle örnek vererek bazılarınca kıskanılanların ve haset edilenlerin Ehl-i Beyt imâmları olduklarını açıklıyor:
“Yoksa onlar, Allah’ın lütfûndan verdiği şeyler için haset mi ediyorlar?” (Nisâ:54)   
Nisâ Sûresi’nin 59’ncu ve Şûrâ Sûresi’nin 23’ncü ayetlerine ve Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.a) sahih hadislerine göre Ehl-i Beyt imâmlarının velâyetlerini ve siyasî rehberliklerini kabullenip tasdik etmek imânî bir ilkedir. İmâm (a.s) buyuruyor ki:
“Namaz kıldıkları halde üzerlerine Allah’ın lânetinin indiği kimseleri size haber vereyim mi? Onlar hakkımızı inkâr edenler ve bizi yalanlayanlardır.” (İlelu’ş-Şerayi, 2 / 289; İkabu’l-A’mel, s. 248) 
Ebu Ahmed Muhammed b. Ziyad el-Ezdî anlatıyor: Efendim Musa Kâzım’a (a.s), “Nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi?” (Lokmân:20) âyetinin anlamını sordum. Buyurdu ki:
“Açık nimetten maksat, zahir imâm, gizli nimetten maksat da gaib imâmdır.” (Kemalu’d-Din, s. 368)
“Bilin ki, o gün kesin olarak her nimetten hesaba çekileceksiniz.” (Tekasür:8)
Bilahare İmâm (a.s) Ehl-i Sünnet kaynaklarında meşhur olan şu hadis-i şerifi aktarıyor:
“Allah’a yemin ederim ki Resûlullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: ‘Zamanın imâmına biat etmeden ölen kimse, cahilîye ölümü üzere ölmüştür.” (el-İhtisas, s. 268)
İmâm (a.s) bu çarpıcı açıklamalarını şöyle gerekçelendirmektedir:
“Yaşayan ve bilinen  bir imâm olmadıkça, Allah’ın insanlar üzerindeki hücceti gerçekleşmiş olamaz.” (el-İhtisas, s. 269)
Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.a) buyurduğu gibi, ilâhî ilmin yani Kur’ân ve Sahih Sünnet’in muhafızı ve mümessili Ehl-i Beyt imâmlarıdır. Bu nedenle insanlar dinin hükümlerini ve ibadetlerin şekil ve zamanlarını ilmin menşeinden öğrenmek durumundadırlar. İmâm (a.s) bu konuda şöyle buyuruyor:
“Biz Ehl-i Beyt imâmları vahyin indiği evin temsilcileriyiz. İnsanlardan önce Kur’ân bize tefsir edildi. Biz onun helâlini, haramını, nasuhunu, mensuhunu, seferde nazil olan kısmını, hazarda inzal olan bölümünü, hangi gece ne kadar âyet indiğini, kimin ve neyin hakkında nazil olduğunu biliriz. Biz, Allah’ın arzında O’nun adına hükmedenleriz. O’nun mahlûkatının üzerinde şahitleriz. Nitekim Yüce Allah, “Onların bu şahitlikleri yazılacak ve (diğerleri) sorguya çekileceklerdir.” (Zuhruf:19) buyurmuştur. Şahitlik etmek bize ait, sorgulanacak olanlar da diğer insanlardır.” (Besairu’d-Derecat, s. 198)  
Rivâyetlere göre mahşer günü Müslümanlar dünyada iken yapıp ettiklerinden ve yapıp etmekle mükellef oldukları halde yapmayıp terkettiklerinden  hesaba çekilirken helâl-haram hususlarında, siyasî ve ibadî konularda kimlerin referans alındığı, kimlere biat edildiği, ibadetlerin şekil ve zamanlarının kimlerden öğrenildiği sorulacak ve bu sorgulama esnasında başta “Velâyet Şahı İmâm Ali (a.s) olmak üzere tüm Ehl-i Beyt  imâmları şahit tutulacak ve onlara, “Bunlara böyle namaz kılmalarını, böyle oruç tutmalarını siz mi öğrettiniz?” diye sorulacak. Buna karşılık Ehl-i Beyt imâmları, velâyet nûrundan ve Ehl-i Beyt çizgisinden yüz çevirenler için, “Biz bunlara böyle öğretmedik, bunlar zalim ve fasık imâmlara uymuşlar” diyecekler.
“Onların çoğunda, sözünde durma diye bir şey bulamadık. Gerçek şu ki, onların çoğunu yoldan çıkmış bulduk.” (A’râf:102)
Özellikle Ehl-i Beyt imâmlarının ilki olan “Velâyet Şahı” İmâm Ali (a.s) bir vasî ve bir öğretmen olarak ümmete karşı sorumluluğu hasebiyle Sevgili Peygamberimiz (s.a.a), (önceki paragrafla bağlantılı olarak) kendisine şöyle bir vasiyette bulunmaktadır: 
“Yâ Ali! Mahşer günü velâyetinden ve öğreticiliğinden dolayı vereceğin cevaba hazır olmalısın. Çünkü ben kıyamet günü, Allah’ın kitabı, helâli ve haramı, muhkemi ve müteşabihi hakkında Allah’ın inzâl ettiği ve sana emrettiğim şekliyle, Allah’ın indirdiği farzlar, marufu emretme ve münkerden sakındırma gibi hükümler, Allah’ın hadlerinin ve şartlarının ve diğer bütün işlerinin ikâme edilmesi, şekil ve erkânıyla namazın vaktinde kılınması, orucun sahur ve iftar zamanıyla, zekâtın ihtiyaç sahiplerine pay edilmesi, hac ve Allah yolunda cihad hakkında seni delil göstereceğim. O zaman söyleyeceklerine hazır ol yâ Ali!” (Biharu’l-Envar, 22 / 482-484)  
Allah Resûlü (s.a.a) İmâm Ali’ye (a.s) ve onun nezdinde tüm Ehl-i Beyt imâmlarına sorumluluklarını hatırlatırken ashabını ve onların nezdinde tüm ümmeti uyarmayı da ihmal etmiyordu. Uygun olan her ortamda ve her fırsatta Ehl-i Beyt imâmlarının velâyeti ve ümmet nezdindeki rehberlikleri hususunda ikaz ve nasihatlerde bulunmaktaydı. 
“Benden sonra kendilerine sarıldığınız süre dalâlete düşmeyeceğiniz iki büyük emaneti size tevdi ve vasiyet ediyorum. Bunların ilki Allah’ın kitabı Kur’ân, diğeri ise Kur’ân ile benim sünnetimin muhafızı ve müfessiri olan Ehl-i Beyt’im.”
“Benim Ehl-i Beyt’im Nuh’un gemisi gibidir. Ona sığınan kurtuluşa erer, ondan yüz çeviren helâk olur.”  
“Ey insanlar! Ehl-i Beyt’im hakkında Allah’tan korkun. Benden sonra Ehl-i Beyt’ime nasıl davranacağınıza dikkat edin. Çünkü onlar dinin rükünleri, karanlıkları aydınlatan lambalar, ilim madenleridirler. Ali; benim kardeşim ve vârisimdir, vezirimdir, benim işlerimin güvenilir takipçisi ve emrimin uygulayıcısıdır, sünnetim üzere benim ahdimin takipçisidir.”
“Ey insanlar! Yaşayan ve konuşan Kur’ân görmek isteyen Ali’ye baksın. Size vasîm olarak dinin alâmeti ve hidayet nûru olan Ali b. Ebu Talib’i bırakıyorum. Bilesiniz ki, o Allah’ın ipidir. Hepiniz ona sarılın ve ondan ayrılmayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz de Allah kalplerinizi kaynaştırdı ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz.”
“Ey insanlar! Allah’ın benden sonraki hazinedârı Ali’dir. Benden sonra kim onu veli edinirse, Allah’a verdiği sözü eksiksiz yerine getirmiş, üzerindeki görevi ifa etmiş olur. Benden sonra kim ona düşmanlık ederse, kıyamet günü kör ve sağır olarak sorguya çekilir. Onun Allah katında bir hücceti olmaz. Ey insanlar! Yarın mahşer günü, benden sonra Ehl-i Beyt’ime zulmetmiş, onların haklarını çiğnemiş olarak karşıma çıkmayın. ” (Biharu’l-Envar, 22 / 484-487)            
Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.a), başta İmâm Ali (a.s) olmak üzere Ehl-i Beyt imâmlarının velâyetiyle ilgili yüzlerce hadis-i şerifi vardır. Biz sadece en meşhurlarından ve Sünnî kaynaklarda da bulunan birkaç tanesini aktarmakla iktifa ettik. 
Resûlullah (s.a.a), Ehl-i Beyt imâmlarının velâyet ve rehberlikleriyle ilgili olarak bunca açıklamalarından, bunca uyarı ve ikazlarından sonra (vefatından kısa bir süre önce) İmâm Ali’ye (a.s) şunları söylüyor:
“Bil ki ey kardeşim! Naaşım henüz ortadayken bir takım insanlar başka şeylerin peşine düşecektir. Oysa sen hidayet alâmetisin. İlmin kapısı sensin. Dinin nûru sensin. O da Allah’ın sana başettiği bir nûrdur. Ey kardeşim! Beni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki, Allah’ın seninle ilgili olarak farz kıldığı hususu teker teker kendilerine haber verdikten sonra, bunun aksinin yol açacağı tehlikeleri de onlara bildirdim. Sana itaat etmelerinin gerekliliğini açıkladım. Hepsi olumlu cevap verdi ve benden sonra yetkinin sana ait olduğunu kabul ettiler. Ama bir kısmının söylediklerinin aksine davranacaklarını biliyorum.”
“Ben vefat ettikten ve sen de sana vasiyet ettiğim şeylerin tamamını yerine getirip beni kabre koyduktan sonra evine kapan, Kur’ân’ı cem et, nüzul edildiği şekliyle farzlarını ve hükümlerini bir araya getir. Sonra kınanmanı gerektirmeyecek bir tarzda sana emrettiğimi yapmaya çalış. Bana kavuşuncaya kadar onların sana karşı işleyecekleri yanlışlardan dolayı sabret.” (Biharu’l-Envar, 22 / 482-484)  
Evet, Sakife ve sonrasında yaşanan olaylardan ötürü İmâm Ali (a.s) İslâm’ın ve ümmetin maslahatını gözeterek evine kapanıp sabrediyor. İmâm Ali’nin (a.s) Nahcul Belâgâ’da belirttiği gibi, “Sabrettim gözüme diken, boğazıma kılçık batmışcasına.”
  • yazılmış
  • ...de 2017 Tuesday 28 Nov
  • tarafından مدير سايت Aran News
N: tr-tr,Keyword_Content