İsrail rejimi temsilcisinin, Genel Kurul üyelerinin çoğunluğunun Filistin'in üyeliğini kabul etmesinin ardından yaptığı çirkin ve aşağılayıcı davranış köklerini sahte geçmişinden alan ve ancak bu rejime hizmet ettiği sürece her türlü uluslararası kurumu kabul eden Siyonist rejimin temel öğretisinden başka bir şey değil.
tr.arannews:Tesnim Haber - Siyonist rejimin temsilcisi Gilad Erdan'ın, 143 ülkenin Filistin'in Birleşmiş Milletler'e tam üyeliği yönündeki kararlı oylamasının ardından Birleşmiş Milletler Tüzüğü'nü parçalayarak gerçekleştirdiği gülünç, aşağılayıcı ve diplomatik olmayan davranışı, tepkiyle karşılandı.
Her ne kadar Erdan zaten diplomatik haysiyetten uzak davranışlar göstermiş olsa da ve bu davranışın bir kısmının kişisel karakterinden kaynaklandığı görülse de diğer taraftan bu meselenin kökünü kazımak bizi Siyonist rejimin siyasetindeki eski bir kavrama ulaştırıyor. Aslında Birleşmiş Milletler mantığının göz ardı edilmesi ve onun kapasitelerinden seçici olarak kendi yararına olunca kullanılması Siyonistlerin köklerinden gelen bir davranış olduğu görülüyor ki bu ilk kez bu rejimin sahte tarihinin ilk sahte başbakanı tarafından yapılmıştı.
Her ne kadar Siyonist rejim bir anlamda Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 181 sayılı kararın sonucu sonradan olmuş bir sahte rejim olsa da; bu rejimin sonraki yıllarda izlediği politika, hem Genel Kurul'da hem de BM Güvenlik Konseyi'nde birçoğu ya İsrail'e karşıydı ya da Tel Aviv'in eylemlerini eleştiren pek çok kararın alınmasına yol açtı. Bu rejimin o zamanki başbakanı David Ben-Gurion (İsrail’de kurucu olarak adlandırılan) 1955'te "Birleşmiş Milletlerin yok sayılması" anlamına gelen ‘Umiş Muom’ kavramını açıkladı.
Bu kavramın dönemin İsrail Başbakanı tarafından önerilmesinin ardından Siyonist rejimin genel olarak Birleşmiş Milletler ve uluslararası kuruluşlara yönelik politikası değişti ve seçilen bir politika haline geldi. Bu stratejinin genel konsepti Siyonist rejimin uluslararası kurumların sadece kendisine hizmet etmesini istemesine dayalı. Yani uluslararası örgütler ne zaman bu rejimin çıkarlarını savunsa Tel Aviv de onlarla uyumlanıyor ve İsrail'in taleplerine karşı harekete geçtiğinde İsrail'in aşırı kayıtsızlığıyla karşı karşıya kalıyor.
Bu politika, ABD'nin şemsiyesinin İsrail'in üzerine yerleştirilmesi ve İsrail'e koşulsuz ve sınırsız destek sağlanmasıyla tamamlanmış ve oldukça etkili olmuştur. Böylelikle işgal altındaki topraklarda başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası örgütlerin hiçe sayılması ve uluslararası iradenin karşısında yer alınması meselesinin bu rejimin ilk yıllarından itibaren bir öğreti ve siyaset haline geldiği söylenebilir.
Güvenlik Konseyi kararları
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde 1949'dan bu yana Siyonist rejimin taraf olduğu toplam 228 karar yayımlandı. İsrail'in Filistinlilere yönelik saldırıları, İsrail ile Arap hükümetleri arasındaki savaşlar, Filistinlilere yönelik ayrımcı politikalar, uluslararası taahhüt ve anlaşmaların ihlali bu kararların alınmasının nedenleri arasında yer alıyor. Ayrıca bu konseyin Siyonist rejimi destekleyen bazı kararları da yayınlandı.
Bu konularda yayınlanan 228 kararın 75'i Siyonist rejime karşıdır ve pek çoğu muhatap tarafından yok sayıldı. Söz konusu 75 karardan 15'i tavsiye niteliğinde olup Siyonistlerin eylemlerinden duyulan üzüntüyü dile getirirken, 60'ı ise güçlü bir şekilde İsrail’e karşı bir üslup taşıyor.
İsrail'e karşı çıkarılan çok sayıda karar birçok sorunu gösteriyor; Her şeyden önce bu rakamın çok büyük olması, İsrail rejiminin 76 yıllık utanç verici işgal ömrü boyunca defalarca, Güvenlik Konseyi'ndeki bu rejimi destekleyen tutum ve mantığıyla bile haklı gösterilemeyecek davranış ve eylemlerde bulunduğunu gösteriyor.
Öte yandan İsrail'in bu yıllardaki davranışlarında herhangi bir değişiklik olmaması, Tel Aviv'in İsrail'e karşı alınan kararları bilinçli, seçici ve organize bir şekilde göz ardı ettiğinin yok saydığının göstergesidir. Bu durumlar arasında Kudüs’e yönelik tavır, Batı Şeria'nın, Gazze Şeridi’nin ve Golan Tepeleri’nin işgali, Batı Şeria'da Yerleşim, Filistinlilerin anavatanlarına dönmelerinin engellenmesi gibi durumlar ve Lübnan'ın güneyinin işgalinden, Tunus'taki bombalamalara, çok sayıda Filistinli şahsiyetin öldürülmesinden, Irak'ın nükleer tesislerine yapılan saldırıdan bahsedilebilir.
Bu rejim, istediği yerde davacı koltuğuna oturarak, diğer hükümetlerden kendi kararlarına uyulmasını talep ediyor. Örneğin bu konseyin 1701 sayılı kararı Siyonist rejimden Lübnan topraklarını tamamen boşaltmasını ve bu ülkenin topraklarını Lübnan merkezi hükümetine teslim etmesini ayrıca bunun karşılığında direniş gruplarından da güçlerini Litani nehri arkasına kaydırmaları isteniyor. Ancak halen el-Gacer köyünü ve Şeba çiftliklerini işgal eden Siyonist rejim bu kararı tamamen ihlal ederken diğer yandan Hizbullah’a ilişkin bu kararın bir bölümünü okuyarak Lübnan'ı defalarca kararı ihlal etmekle suçluyor ve bu grubun çekilmesini talep etti.
Öte yandan, 2334 (Aralık 2016) sayılı Karar, Batı Şeria'daki Siyonist yerleşim birimlerinin inşasının kalıcı olarak durdurulması çağrısında bulundu ve bu yerleşim birimlerini yasa dışı ilan ederken, bunları barışa engel olarak değerlendirdi. İsrail'in bu karara tepkisi tamamen göz ardı etmek ve yerleşim yerlerini daha hızlı geliştirmeye devam etmek oldu. Bu açıdan Siyonistler hala Ben-Gurion'un mirası olan yok sayma stratejisine bağlı kalıyorlar.